Merhum Ahmet Kekeç’e gönderilmemiş mektup…
Ben o zamanlar lise talebesiydim. Cuma dergisine abone olan vakfa giderdim. Düzenli olarak gelen dergide ben sadece Ahmet Kekeç okurdum. Bir ara merhuma olan muhabbetimden ötürü “Kekeçkolik” bile dediler bana. Seviyordum çünkü dar alanda kısa paslaşma yapabiliyordu. Kendisine ayrılan o tek sayfada epeyce bir şeyden bahsediyor. Ve ışık hızıyla çakabiliyordu. O yaşta ben, kaleminin kıvraklığı, edebiyata ve tarihe dair engin müktesebatından bahsedecek durumda değildim. Bildiğim tek şey Ahmet Abi’yi okurken şeker yer gibi lezzet aldığım idi.
O zamanlar aklımda tek bir şey vardı. Yazar olmak. Ama bunu kimselere diyemiyordum. İnsan o yaşta hayallerini bile açık etmekten çekiniyor. Ama dayım ne olmak istediğimi sorunca cesaretimi toplamış ve “Köşe yazarı olmak istiyorum” diyebilmiştim. Ve korktuğum başıma geldi. Dayım bu hayalime hiç sahip çıkmadı. “Köşe yazarlığı meslek midir Allah aşkına. Önce sağlam bir işin olur sonra verirler sana bir köşe orada tıngırdarsın.” dedi. “Tıngırdamak” yani etliye sütlüye karışmadan takılmak. Baş ağrıtacak işlere bulaşmamak. Dayıma hiç cevap veremedim. “Ben yazar olacağım Ahmet Abi gibi bam bam vuracağım. Vurduğum yerden ses gelecek dayı.” diyemedim. Nereden bilirdim Ahmet Abi’yi yazdıkları yüzünden mahkemelerde üzerlermiş…
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN…