”Megakent’te hava kirliliğinin ana temeli trafik ve motorlu araçlar”

İncecik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hava kirliliği sebeplerinin zaman içerisinde değiştiğini, önceki sebeplerle bugünün nedenlerinin farklı olduğunu söyledi.

İstanbul’da 1990’lı yıllara kadar konutların ısıtılmasından kaynaklı hava kirliliği yaşandığını belirten İncecik, “Daha sonra trafik ve diğer etkenler geliyordu. İstanbul’da son 21 yıldan beri giderek artan bir şekilde hava kirliliğine neden olan en önemli faktör trafik ve motorlu araçlar.” diye konuştu.

İncecik, İstanbul’da yaklaşık 4,5 milyon aracın bulunduğunun ve bunun 3,2 milyonunun otomobil olduğunun altını çizerek, şöyle devam etti:

“İstanbul’daki araçların yaklaşık yüzde 40’ı dizel ve bu yüksek bir rakam. Avrupa Birliği ülkelerinde bu rakam yüzde 24. Avrupa Birliği içinde yer alan bazı ülkeler büyük şehir merkezlerine en yüksek oranda partikül kirliliği yayan dizel motorlu araçların girmesini yasaklamaya başladı. Çünkü dizel araçların partikül kirliliği üzerinde etkisi fazla. Dizel araç kullanımının İstanbul’da da azaltılması gerekiyor. İstanbul özelinde hava kirliliği 1990’dan önce çok net bir şekilde anlaşılabiliyordu. Kükürtdioksit seviyeleri çok yüksekti. Konutlarda doğal gazın kullanılmasıyla beraber kükürt kirliliğinden tamamen kurtulduk. Ancak insanlar bazı nedenlerden dolayı son zamanlarda kömür kullanmaya başladı. Bu durum hava kalitesinin bozulmasında ek bir faktör olacak. Özellikle şehirlerde asla doğal gaz dışında bir yakıtın kullanılmaması gerekir.”

– “SİSLİ GÜNLER HAVA KALİTESİNİ BOZUYOR”

Hava kirliliğinin günden güne farklılıklar gösterebildiğini, hava kalitesinin bir gün iyi, bir gün kötü olabildiğini ifade eden İncecik, meteorolojik şartların hava kalitesi üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu anlattı.

İncecik, yüksek basınçlı ve sisli günlerin hava kalitesini önemli ölçüde bozduğunu aktararak, “İstanbul, Marmara ve Orta Anadolu’da yaşadığımız sis olayları hava kalitesinin bozulmasında ilave bir etken olmaktadır. Çünkü sisli günlerde ve yüksek basınçlı günlerde rüzgar şiddetleri en düşük değerlerde kalıyor. Yani esmeyen bir rüzgar ve çöken bir hava, kirliliğin bizim soluduğumuz ortamda yer almasını, birikmesini sağlıyor. Bu birikme hepimizin sağlığı için çok tehlikeli bir şey. O yüzden böyle günlerde biraz daha dikkatli olmamız gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

Havanın kirli olduğu günlerde koruyucu önlemlerin alınması gerektiğini vurgulayan İncecik, şunları kaydetti:

“Pandemiden dolayı maskesiz dolaşmıyoruz. Pandemi bitince de hava kirliliğinden korunmak için insanlar maske takmalı. Özellikle otobüs duraklarında maskesiz oturmayın. Çünkü otobüs egzozlarından yayılan bütün emisyonları orada soluyoruz. Bu durumda kirli havayı akciğerlerimize kadar alıyoruz. Bunu önlemek lazım. Ayrıca hava kirliliği farklı zamanlarda artabiliyor. Örneğin bunların başında da ozon geliyor. Bu ozon, yer seviyesinde zararlı, toksik ozon. Bu da yaz aylarında meydana geliyor. Etkin güneş radyasyonu olduğunda ve aynı zamanda da motorlu araçlardan yayılan o trafik emisyonların etkisiyle güneş radyasyonu altında ozonun oluşumuna neden oluyorlar. Bu ozon değerlerinin yükselmesi özellikle yaşlı insanların, bebeklerin sağlığına olumsuz etkide bulunuyor. Bu günlerde vatandaşlar uyarılmalı, o saatlerde dışarıda bulunulmamalı veya trafiğin bulunduğu alanlarda yürümemeleri için uyarılar yapılmalı.”

– “HAVANIN KALİTESİ İÇİN İSTANBUL’DA RAYLI SİSTEMİN 800 KİLOMETREYE ÇIKARILMASI LAZIM”

Mevcut araçların elektrikli araçlara kademeli geçişinin hızlandırılması gerektiğini anlatan İncecik, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Hava kirliliğinin azaltılması için raylı sistemin artırılması lazım. İstanbul’da şu anda 220 kilometre civarında bir raylı sistem var. Şehrin nüfusuna ve 5 bin 400 kilometrekarelik bu mega şehre hiç de yeterli bir rakam değil. Bu rakam kendi boyutuna benzer şehirlerle kıyaslandığında havanın kalitesi için İstanbul’da raylı sistemin 800 kilometreye çıkarılması lazım. İBB ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı yeni metro inşaatları sürdürüyor, iyi bir durum ancak yeterli değil. Bunlar kısa sürede bitirilmeli ve kilometre sayısı 800’e erişmeli.

Vatandaşların araç kullanmaktan kaçınıp toplu taşıma, metro, deniz yolu ve bisiklet gibi alternatiflere yönelmeleri gerekiyor. Bu yapılırsa 2030’dan itibaren İstanbul daha temiz bir şehir haline gelebilir. Bizim amacımız gelecek kuşaklara daha kaliteli, havasıyla yaşanabilir bir şehir bırakmak.”

İncecik, hava kirliliğiyle ilgili eğitimlere anaokulundan başlanarak ilk ve ortaokullarla liselerde eğitimlerin artırılması gerektiğini ifade ederek “Hava kirliliğini bir bilinç meselesi, bir kültür meselesi haline getirmemiz lazım. O zaman her şey daha rahat çözülür.” diye konuştu.

– “HAVA KİRLİLİĞİ NEDENİYLE DÜNYADA HER YIL 7 MİLYON İNSAN ERKEN ÖLÜMLE KARŞI KARŞIYA KALIYOR”

Uluslararası Hava Kirliliğini Önleme ve Çevre Koruma Birliği Başkanı Prof. Dr. Selahattin İncecik, Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesi 26. Taraflar Konferansı’ndan (COP26) bir ay önce Dünya Sağlık Örgütü’nün hava kalitesiyle ilgili limit değerlerini revize ettiğini belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:

“Avrupa Birliği ülkeleri ve diğer ülkelerin hava kalite standartlarını yeni kılavuz değerlerine göre revize etmeleri bekleniyor. COP26 artık onaylandı. 2030 yılından itibaren kademeli olarak dünyanın pek çok ülkesinde dizel ve benzinli araçların satılması yasaklanıyor. Bu durum dünyanın hava kalitesini düzelterek iklim üzerindeki etkiyi de azaltmak suretiyle önemli bir katkı da yapacak. Havanın kalitesini düzeltmek önemli. Çünkü Dünya Sağlık Örgütü, hava kirliliği nedeniyle dünyada her yıl 7 milyon insanın erken ölümle karşıya kaldığını belirtiyor.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir